01-06-2014 Saat: 17:47
Kelimeler her şeyden önce zihindeki kavramları karşılarlar. Bu bakımdan birbirleriyle münasebette olan üç unsur vardır : Varlık, varlığın zihindeki hayâli, yani kavram, kelime.
İşte kelimeler önce varlıkların zihindeki hayâllerinin karşılıklarıdır. Sonra da dışarıdaki varlıkların isimleridir, dildeki temsilcileridir.
Bu sebeple bir kelimenin dışardaki varlık karşılığı ile, zihindeki kavram karşılığının hudutları da farklı olabilir. Kelime dışarıda ilk bakışta bir varlığın adı gibi gözükür. Fakat zihinde aynı zamanda daha başka kavramların da karşılığı mevkiinde bulunur. Bunun neticesinde:
1. Kelimenin bazan bir, iki, bazan da çok mânâları bulunabilir. Umumiyetle ortak isimlerin ve has isim dışındaki diğer kelimelerin daima birden çok mânâsı vardır.
2. Kelimenin her şeyden önce iki türlü mânâsı olabilir: hakiki mânâ, mecâzî mânâ. Hakiki mânâ kelimenin ilk, asıl, yapışık mânâsıdır. Mecazi mânâ kelimenin benzerlikten dolayı ortaya çıkan ikinci, iğreti, yakıştırma mânâsıdır. Meselâ arslanlar geçiyor diye askerlere işaret edersek, arslan kelimesi burada mecazi mânâda kullanılmış olur. Kahramanlık ve kudret benzetmesi ile bu mânâlandırmayı yapmış oluruz.
3. Öte yandan kelime dışarıda tek bir şekilde birleşebilir. Fakat zihnimizdeki kavramları da, karşıladıkları varlıklar da ayrı ayrı olabilir. Böylece karşımıza dilde eş şekilli bir takım kelimeler çıkar: yüz (insan yüzü), yüz (sayı); boy (insan bo yu), boy (kabilp), yaz (yazmaktan), yaz (mevsim) gibi. Dilde bazan ekler de, kökler de, kelimeler de böyle eş şekilli olabilirler.
4. Buna mukabil bazan da eş manâlı kelimeler olabilir. Bunların şekilleri ayrı, fakat mânâları aynıdır. Bilhassa yabancı dillerden de alınmış kelimeler olunca, böyle eş manâlı kelimeler çok görülür: insan-adam-kişi, ak-beyaz, kara-siyah, şark-doğu, baba-peder, yakmak-yandırmak, çoluk-çocuk, falan-filan gibi. Bunlar iki de, ikiden çok da olabilirler. Bunlarda esas mânâ aynı olmakla beraber, bâzan nüans farkları da bulunur.
5. Bunun gibi, dilde bâzan da kavramların zıtlığına dayanan çift kelimeler vardır. Zıtlık âdeta onların arasında bir yakınlık doğurur. Biri diğerinden ayrılmaz gibi olur. Bu kelimeler, zıt manâlı kelimeler'dir: büyük - küçük, iyi - kötü, düşmek -kalkmak, baş - ayak, alt - üst, aşağı - yukarı gibi. Bazan bunların gelişmesi de paralel olur : iç - dış (iç - taş), büyük - küçük (bedük - kiçi) gibi.
6. Zihindeki kavramların genişliği ve çokluğu, bâzan da dışarıdaki belli manâlı kelimeyi başka mânâya kaydırabilir. Bu kaymada çok defa bir ilgi ve benzerlik bulunabilir. Bâzan da sebep görülmez. Meselâ ütülemek kelimesi argoda alâkadar etmek, ilgilendirmek mânâsına kaydırılmıştır.
Argo külhanbeyi terminolojisi demektir. Külhanbeyliğin hususi dili demektir. Hususî dil umumi dil içinden alınır, ayrı mânâ verilir ve hususileşir. İlimde hususi dil terimlerdir. Külhanbeyi kesiminde ise argodur.
7. Türkçe kelimelerde zamanla bir çok mânâ değişikliği olmuştur. Bunlarda da atlamalar çok defa yan yana bulunan kavramların ilgilerine ve benzerliklerine dayanır. Meselâ yavuz «kötü, haşin, sert» demekti. Bugün iyi mânâ kazanarak «müthiş, kahraman, üstün» ifâdelerine bürünmüştür, karı eskiden «yaşlı, ihtiyar» demekti ve hem erkek, hem kadın için kullanılırdı. Şimdi yalnız kadınlara ve koca karılara tahsis edilmiştir. deli eskiden «yiğit, atılgan» demekti, oğul eskiden erkek için de, kız için de kullanılırdı. Bugün yalnız erkekte kalmıştır.
İşte kelimeler önce varlıkların zihindeki hayâllerinin karşılıklarıdır. Sonra da dışarıdaki varlıkların isimleridir, dildeki temsilcileridir.
Bu sebeple bir kelimenin dışardaki varlık karşılığı ile, zihindeki kavram karşılığının hudutları da farklı olabilir. Kelime dışarıda ilk bakışta bir varlığın adı gibi gözükür. Fakat zihinde aynı zamanda daha başka kavramların da karşılığı mevkiinde bulunur. Bunun neticesinde:
1. Kelimenin bazan bir, iki, bazan da çok mânâları bulunabilir. Umumiyetle ortak isimlerin ve has isim dışındaki diğer kelimelerin daima birden çok mânâsı vardır.
2. Kelimenin her şeyden önce iki türlü mânâsı olabilir: hakiki mânâ, mecâzî mânâ. Hakiki mânâ kelimenin ilk, asıl, yapışık mânâsıdır. Mecazi mânâ kelimenin benzerlikten dolayı ortaya çıkan ikinci, iğreti, yakıştırma mânâsıdır. Meselâ arslanlar geçiyor diye askerlere işaret edersek, arslan kelimesi burada mecazi mânâda kullanılmış olur. Kahramanlık ve kudret benzetmesi ile bu mânâlandırmayı yapmış oluruz.
3. Öte yandan kelime dışarıda tek bir şekilde birleşebilir. Fakat zihnimizdeki kavramları da, karşıladıkları varlıklar da ayrı ayrı olabilir. Böylece karşımıza dilde eş şekilli bir takım kelimeler çıkar: yüz (insan yüzü), yüz (sayı); boy (insan bo yu), boy (kabilp), yaz (yazmaktan), yaz (mevsim) gibi. Dilde bazan ekler de, kökler de, kelimeler de böyle eş şekilli olabilirler.
4. Buna mukabil bazan da eş manâlı kelimeler olabilir. Bunların şekilleri ayrı, fakat mânâları aynıdır. Bilhassa yabancı dillerden de alınmış kelimeler olunca, böyle eş manâlı kelimeler çok görülür: insan-adam-kişi, ak-beyaz, kara-siyah, şark-doğu, baba-peder, yakmak-yandırmak, çoluk-çocuk, falan-filan gibi. Bunlar iki de, ikiden çok da olabilirler. Bunlarda esas mânâ aynı olmakla beraber, bâzan nüans farkları da bulunur.
5. Bunun gibi, dilde bâzan da kavramların zıtlığına dayanan çift kelimeler vardır. Zıtlık âdeta onların arasında bir yakınlık doğurur. Biri diğerinden ayrılmaz gibi olur. Bu kelimeler, zıt manâlı kelimeler'dir: büyük - küçük, iyi - kötü, düşmek -kalkmak, baş - ayak, alt - üst, aşağı - yukarı gibi. Bazan bunların gelişmesi de paralel olur : iç - dış (iç - taş), büyük - küçük (bedük - kiçi) gibi.
6. Zihindeki kavramların genişliği ve çokluğu, bâzan da dışarıdaki belli manâlı kelimeyi başka mânâya kaydırabilir. Bu kaymada çok defa bir ilgi ve benzerlik bulunabilir. Bâzan da sebep görülmez. Meselâ ütülemek kelimesi argoda alâkadar etmek, ilgilendirmek mânâsına kaydırılmıştır.
Argo külhanbeyi terminolojisi demektir. Külhanbeyliğin hususi dili demektir. Hususî dil umumi dil içinden alınır, ayrı mânâ verilir ve hususileşir. İlimde hususi dil terimlerdir. Külhanbeyi kesiminde ise argodur.
7. Türkçe kelimelerde zamanla bir çok mânâ değişikliği olmuştur. Bunlarda da atlamalar çok defa yan yana bulunan kavramların ilgilerine ve benzerliklerine dayanır. Meselâ yavuz «kötü, haşin, sert» demekti. Bugün iyi mânâ kazanarak «müthiş, kahraman, üstün» ifâdelerine bürünmüştür, karı eskiden «yaşlı, ihtiyar» demekti ve hem erkek, hem kadın için kullanılırdı. Şimdi yalnız kadınlara ve koca karılara tahsis edilmiştir. deli eskiden «yiğit, atılgan» demekti, oğul eskiden erkek için de, kız için de kullanılırdı. Bugün yalnız erkekte kalmıştır.