13-02-2015 Saat: 00:19
*Proteinler*, amino asitlerin
zincir halinde birbirlerine bağlanması sonucu oluşan büyük organik bileşiklerdir
. Proteinler, açlık anında en son tüketilirler. Kimyasal
sindirimleri
midede
başlar.
Proteinler, amino asitlerin
yapıtaşlarından oluşan polimerlerdir. Her proteinin kendisine has özelliklerinin olmasını sağlayan özel amino asit dizilimleri vardır. Proteinlerin işlevlerinin çoğu, kendisini oluşturan amino asitlerin özelliklerinin tayin edilmesiyle anlaşılabilir. İnsandan
virüse
proteinlerin oluşumunda en çok kullanılan 20 çeşit amino asit
vardır.
Bu zincirde bir amino asitin karboksil
grubunun bir diğerinin amino
grubuna bağlanmasıyla oluşan bağ peptit bağı
olarak adlandırılır. Her proteindeki amino asit dizisinin sırası bir gen
tarafından tanımlanır ve genetik kod
ile kodlanmıştır. Genetik kod 22 "standart" amino asit tanımlasa da proteinlerdeki amino asitler çevrim sonrası değişimle
kimyasal olarak değişikliğe uğrar. Bu değişimler ya proteinin işlev görmeye başlamasından önce gerçekleşir ya da kontrol mekanizmalarının parçası olarak, proteinin işlevini değiştirmek için olur. Proteinler belli işlevleri yerine getirmek için beraberce de çalışabilirler ve bazıları bir araya gelip kararlı kompleksler oluşturabilir.
Polisakkaritler
, nükleik asitler
ve yağlar
gibi biyolojik makromoleküllere
benzer şekilde, proteinler de canlı organizmaların temel bileşenlerindendir ve hücrelerin içindeki her süreçte yer alırlar. Çoğu protein, biyokimyasal tepkimelerdekatalizör
işlevi olan enzimlerdir
vemetabolizma
için yaşamsal bir role sahiptir. Başka proteinlerin ise yapısal veya mekanik işlevleri vardır: örneğinhücre iskeletindeki
proteinler, hücrenin şeklini koruması için bir iskele görevi yaparlar. Proteinler hücre haberleşmesi, bağışıklık yanıtı, hücre tutunması ve hücre bölünme döngüsünde
yer alır.
Protein, beslenmemizin önemli bir parçasıdır. Hayvanlar her amino asiti sentezleyemediklerinden, temel (esansiyel) aminoasitleri gıda yoluyla almak zorundadırlar. Sindirimde
hayvanlar yedikleri proteini serbest amino asitlere parçalayıp bunlarla yeni proteinler sentezler.
"Protein" sözcüğünün kaynağı,Yunanca
'nın "birincil öneme sahip" anlamını taşıyan πρώτα "(prota)"sözcüğüdür. Bu isim, proteinleri1838
'de ilk tanımlayan Jöns Jakob Berzelius
tarafından verilmiştir. 1926
'daJames B. Sumner
'in üreaz enziminin bir protein olduğunu göstermesine kadar, proteinlerin canlılar için ne derece önemli olduğu tam anlaşılmamıştır. Yapısı çözülen ilk proteinler arasındainsülin
ve miyoglobin
bulunur ki, insülin için Sir Frederick Sanger1958
'de, miyoglobin için de Max Perutz
ve Sir John Cowdery Kendrew 1962
'deNobel Kimya Ödülü
kazanmıştır.[1]
Her iki protein de kırınım analizi
ile üç boyutlu yapıları çözümlenen ilk proteinlerdendir.[2]
zincir halinde birbirlerine bağlanması sonucu oluşan büyük organik bileşiklerdir
. Proteinler, açlık anında en son tüketilirler. Kimyasal
sindirimleri
midede
başlar.
Proteinler, amino asitlerin
yapıtaşlarından oluşan polimerlerdir. Her proteinin kendisine has özelliklerinin olmasını sağlayan özel amino asit dizilimleri vardır. Proteinlerin işlevlerinin çoğu, kendisini oluşturan amino asitlerin özelliklerinin tayin edilmesiyle anlaşılabilir. İnsandan
virüse
proteinlerin oluşumunda en çok kullanılan 20 çeşit amino asit
vardır.
Bu zincirde bir amino asitin karboksil
grubunun bir diğerinin amino
grubuna bağlanmasıyla oluşan bağ peptit bağı
olarak adlandırılır. Her proteindeki amino asit dizisinin sırası bir gen
tarafından tanımlanır ve genetik kod
ile kodlanmıştır. Genetik kod 22 "standart" amino asit tanımlasa da proteinlerdeki amino asitler çevrim sonrası değişimle
kimyasal olarak değişikliğe uğrar. Bu değişimler ya proteinin işlev görmeye başlamasından önce gerçekleşir ya da kontrol mekanizmalarının parçası olarak, proteinin işlevini değiştirmek için olur. Proteinler belli işlevleri yerine getirmek için beraberce de çalışabilirler ve bazıları bir araya gelip kararlı kompleksler oluşturabilir.
Polisakkaritler
, nükleik asitler
ve yağlar
gibi biyolojik makromoleküllere
benzer şekilde, proteinler de canlı organizmaların temel bileşenlerindendir ve hücrelerin içindeki her süreçte yer alırlar. Çoğu protein, biyokimyasal tepkimelerdekatalizör
işlevi olan enzimlerdir
vemetabolizma
için yaşamsal bir role sahiptir. Başka proteinlerin ise yapısal veya mekanik işlevleri vardır: örneğinhücre iskeletindeki
proteinler, hücrenin şeklini koruması için bir iskele görevi yaparlar. Proteinler hücre haberleşmesi, bağışıklık yanıtı, hücre tutunması ve hücre bölünme döngüsünde
yer alır.
Protein, beslenmemizin önemli bir parçasıdır. Hayvanlar her amino asiti sentezleyemediklerinden, temel (esansiyel) aminoasitleri gıda yoluyla almak zorundadırlar. Sindirimde
hayvanlar yedikleri proteini serbest amino asitlere parçalayıp bunlarla yeni proteinler sentezler.
"Protein" sözcüğünün kaynağı,Yunanca
'nın "birincil öneme sahip" anlamını taşıyan πρώτα "(prota)"sözcüğüdür. Bu isim, proteinleri1838
'de ilk tanımlayan Jöns Jakob Berzelius
tarafından verilmiştir. 1926
'daJames B. Sumner
'in üreaz enziminin bir protein olduğunu göstermesine kadar, proteinlerin canlılar için ne derece önemli olduğu tam anlaşılmamıştır. Yapısı çözülen ilk proteinler arasındainsülin
ve miyoglobin
bulunur ki, insülin için Sir Frederick Sanger1958
'de, miyoglobin için de Max Perutz
ve Sir John Cowdery Kendrew 1962
'deNobel Kimya Ödülü
kazanmıştır.[1]
Her iki protein de kırınım analizi
ile üç boyutlu yapıları çözümlenen ilk proteinlerdendir.[2]